Rüya Oyunu

  • En az üç kişiyle oynanan, sözlü bir psikolojik-kurmaca-fantezi oyunudur.
  • Oynayabilmek için oyunu bilmeyen ve rüya görücü rolünü üstlenecek bir kişiye (kurban) ihtiyaç vardır. Zaten oyunu daha önce oynamış olanlar isteseler de kurban olamazlar.
  • Oyunun kaynak kişisi olan Murat Gülsoy'un anlatımıyla oyun:
  • 'Rüya oyunu' diye adlandırabileceğimiz bu oyunun kuralı son derece basittir. Oyunu oynamak için, bir grup insanın bir araya gelerek oyunun kuralını bilmeyen bir kurban bulması gerekir. Önce kurban dışarıya çıkarılır ve oyuncular kural konusunda bir anlaşmaya varırlar. Birazdan kurban içeri girdiğinde ona, "sen dışarıdayken aramızdan biri rüyasını anlattı. Senin görevin sorular sorarak bu rüyanın ne olduğunu ve rüyayı kimin gördüğünü bulmak" denilecektir. Ve kurban sadece evet ya da hayır diye yanıtlanabilecek sorular soracaktır. Oyuncular her soruya sorunun barındırdığı ana sözcüğün son harfine bakarak yanıt vereceklerdir. Sözcüğün son harfi k ve önceki harflerden biri ile bitiyorsa evet, l ve sonraki harflerden biri ile bitiyorsa hayır diye yanıt verilecektir. Bu şekilde, kurbanın rüyayı bulma süreci oyuncular tarafından etkilenmemiş olacaktır. Örneğin kurban "bu rüyada bir hemşire var mı?" diye bir soru sorduğunda, oyuncular sorunun bilgi içeriğini yüklenen sözcüğünün 'hemşire' olduğunu anlayacak, sözcük e harfi ile bittiği için evet diye yanıt vereceklerdir. Fakat eğer kurban "bu rüyada bir kadın var mı?" diye sormuş olsaydı hayır yanıtını almış olacaktı. Üçüncü bir kural da çelişkiye düşmemek için kimi zaman 'son harf kuralı'nın askıya alınmasıdır. Örneğin yukarıdaki soruları peşpeşe soran bir kurbanı şaşırtmamak için ikinci soruya da evet yanıtı verilebilir... [Yazar burada erkek hemşirelerin varolmadığı bir dünyadan bahsediyor - Lz] 
  • Onbeş yirmi tane soruya aldığı yanıtlara göre bir hikaye 'sentezleyicisi' olarak çalışan zihin, ortaya ilginç ve daha önce görülmemiş bir 'rüya' / bir hikaye çıkarabilmektedir. Oyunun sonunda, kurban hikayesini anlatmayı bitirdiğinde bir tahmin yapması istenir. kurban tahminini yaptıktan sonra gerçek ona bildirilir. "Bu senin rüyandı, hepsini sen uydurdun."
  • Bu oyunun, insan zihninin nasıl bir hikaye üretici alet gibi çalıştığını göstermesinin dışında asıl amacı, kurbanın psikolojik durumu hakkında bilgi vermesidir. Çünkü daha ilk sorudan itibaren, kurban sorularını kendi ruhsal durumuna göre seçmektedir. Bu oyunun, insanın içinde bulunduğu gerçekliği nasıl kurguladığı hakkında çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Birey, yaşadığı zaman dilimi içinde maruz kaldığı bilgileri de bu şekilde yorumlayarak, kurgulayarak gerçekliği 'anlar', gerçekliği bir anlamda 'üretir'. Birey, yaşarken bu oyunda olduğu gibi kendini kuşatan ortama çeşitli sorular sorar ve aldığı yanıtlar ne yazık ki bizim oyunumuzda olduğu gibi kesin evetler ve hayırlar değildir. Hatta bu şekilde tek sözcüğe indirgenebilecek yanıtlar da almaz. Tam tersine kendini kuşatan gerçeklik bir hikayeler yığını olarak görünür. Örneğin, 'ölüm nedir?' sorusuna alacağı yanıtlar dinsel hikayeler, bilimsel vakalar ve deneyim aktarımlarıdır. insanın peşinde olduğu şey, (yaşamın motoru olarak adlandırılabilecek olan temel ilke) hazza yönelmek ve acıdan kaçınmak olduğu düşünülürse sorularına alacağı yanıtların da bulanıklaşacağı kolayca tahmin edilebilir. (M.Gülsoy)

 

 

 

Deleuze'ün söyleyeceği gibi "gerçekliğinizi" başkalarının rüyalarına "yakalanmış olarak" bulabilirsiniz. Oysa şu da ortaya atılabilir: Neden rüya görmek ve fantezi bir üretim, aktif bir sanatsal "happening", bir yaratım ve özgürleşme süreci olmasın? Neden rüya, bilinçdışı içeriklerin, "rüya düşünceleri" adı verilen simgeleşme süreci içinde çarpıtılması olarak anlaşılmak zorunda olsun? (...) Öyleyse, "rüya görmenin" bireysel bir mitolojik hikayenin dışavurumu (üstelik bu hikayenin "arzulanmış olduğu" da varsayılmaktadır) olduğu, hele hele üretilmemiş bir bilinçdışının tedirginlik verici dışavurumları olduğu düşüncesinin karşısına, "gerçeklik ilkesi" türünden bir mefhumun belirsizliğine başvurmak yerine (gerçekliğin ilkesi filan olmaz!), rüyayı bir "zorunluluk", bir üretim ve toplumsal-siyasal, estetik, sanatsal bir "yatırım" veya girişim olarak görmeye davet ederek çıkabilir miyiz? Rüyalar "üretilmeli" ve toplumsal, siyasal dünyanın düzeneklerinin içine dahil edilmelidirler.

 

Ulus Baker, Ignoramus: Psikanaliz neden işe yaramaz?